şiir dünyası
  






     Ay karanlık

       Maviye

            Maviye çalar gözlerin

                 Yangnn mavisine

                    Rüzgarda asi

                      Körsem

             Senden gayrısına yoksam

                    Bozuksam

             Can benim,düş benim

                      Ellere nesi

                      Hadi gel

                    Ay karanlık

              İtten aç,yılandan çıplak

                  Vurgun ve bela

            Gelip durmuşsam kapına

              Varmı"ki doymazlığım

                    İllede illede

                   Sevmelerim

                Sevmelerim gibisi

                Oturmuş yazıcılar

                 Fermanım yazar

                    N`olur gel

                   Ay karanlık

            Dört yanım puşt zulası

                   Dost yüzlü

                  Dost gülücüklü

               Cigaramdan yanar

                  Alnım öperler

             Suskun ,hayin,çiyansı

             Dört yanım puşt zulası

            Dönerim dönerim çıkmaz

        En leylim gecede ölesim tutmuş

                       Etme gel

                     Ay karanlık..

 

                              Ahmed  ARİF

 

Yavrum'a

Ey benim adını,
Ey benim yumuk ellerinin tadını bilmediğim,
Ey benim öpüp; yüzünü kaşını,
gözlerinin yaşını
Dudaklarımla silmediğim yavrum!
Belki o kadar tatlı ki gözlerin
Rüyasız uykulara benziyor.
Belki ılık, serin, baharda sulara benziyor.
Belki yıldızsız geceler gibi kara,
Belki cevapsız bilmeceler gibi derin
Benziyor ufuksuz ufuklara!
Ellerin avucumda, adın dilimin ucunda.
Oğlum Demir, hayır belki kızım Svetlana.
Ne yazık, ne yazık ki sana
bir defacık olsun bakamadım.
Gözlerine su gibi, uyku gibi akamadım...
Ey benim adını
Ey benim yumuk ellerinin tadını bilmediğim,
Ey benim öpüp yüzünü kaşını,
gözlerinin yaşını,
Dudaklarımla silmediğim Yavrum....

Nazım Hikmet Ran





HOŞGELDİN
Hoş geldin!
Kesilmiş bir kol gibi
omuz başımızdaydı boşluğun...
Hoş geldin!
Ayrılık uzun sürdü.
Özledik.
Gözledik...
Hoş geldin!
Biz
bıraktığın gibiyiz.
Ustalaştık biraz daha
taşı kırmakta,
dostu düşmandan ayırmakta...
Hoş geldin.
Yerin hazır.
Hoş geldin.
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
YÜRÜYELİM.....

NAZIM HİKMET


DAĞ RÜZGARI


Kaderde senden ayrı düşmek te varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış.
Bilmiyordum.

Yine de dayanmağa çalışıyorum işte
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Her şeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yanı başımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
İnceliğin ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık

Bir nefeste benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.

Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok...


Ümit Yaşar Oğuzcan
( 1926 - 1984 )





YAĞMUR

  
Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parça uzaklaş kederlerinden.
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden,
Mehtabın ördüğü saatler nerde?

Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,
Yağmur ince ince toprağa sinsin,
Bir başka alemden gelmiş gibisin,
Dalmış gözlerinle pencerelerde...

 

Ahmet Hamdi Tanpınar 
( 1901 - 1962 )

 

YALNIZLIK ŞİİRİ


Bilmezler yalnız yaşamayanlar ,
Nasıl korku verir sessizlik insana ;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle ;
Nasıl koşar aynalara ,
Bir cana hasret ,
Bilmezler...


Orhan Veli Kanık
( 1914 - 1950 )

 







İSTANBUL İÇİN

      

Nisan
imkansız şey
Şiir yazmak
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan Nisansa.

Arzular ve Hatıralar

Arzular başka şey,
Hatıralar başka.
Güneşi görmeyen şehirde,
Söyle nasıl yaşanır?

Böcekler

Düşünme
Arzu et sade!
Bak böcekler de öyle yapıyor.
Davet


Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
VAZGEÇMEK MÜMKÜN OLMASIN...

Orhan Veli Kanık


 

ŞEHİTLER

Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
Sakarya'da, İnönü'nde, Afyon'dakiler
Dumlupınar'dakiler de elbet
ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler,
siz toprak altında ulu köklerimizsiniz
yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
siz toprak altında derin uykudayken
düşmanı çağırdılar,
satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
kalkıp uyandırın bizi!
uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir!

NAZIM HİKMET RAN




HOŞGELDİN KADINIM


Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

 
NAZIM HİKMET




     KADIN
Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde

dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.

Kimi der ki ayalimdir.

Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım.

Yavrum, annem, karım, kız kardeşim

hayat arkadaşımdır.

 

Nazım HİKMET


SARIL BANA

 

Bu yaşıma geldim, içimde bir çocuk hala
Sevgiler bekliyor sürekli senden.
İnsanın bir yanı nedense hep eksik
Ve o eksiği tamamlayayım derken,
Var olan aşınıyor zamanla.
Anamın bıraktığı yerden

Sarıl bana.

****
Anıların kar topluyor inceden,
Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
Ama yine de unutuş değil bu,
Sızlatıyor sensizliği tersine.
Senin kim olduğunu bile bilmezken.
Sevgiden caydığım yerde

Darıl bana...

 

****

 

Metin Altıok
( 1940 - 1993 )

 

 BİR YILIN SON GÜNLERİ

 

Bir yıl daha bitiyor
İşte bu kadar duru, bu kadar yalın
Bu kadar el değmemiş
Sıradan bir gerçeği daha
Kolları bağlı hayatımızın.
Bu şiire nasıl dahil edilebilir bir yılın son günleri
Her sonda, her başlangıçta ve her defasında
Alır gibi başkasını karşımıza
Perdeler çekip, ışıklar söndürüp
Oturup yatağın içinde bir başımıza
Sorgulamak kendimizi.
Öğrenmek ikimizin anadilini, ikinci belleğimizi
Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini
Bu aynanın dehlizlerinde gezinirken görürüz
Karanlık günlerimizin kenar süslerini..


Biterken yılın son günleri
Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini
Gençlik ikindilerini
Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.


Bir yıl daha bitiyor
Düşlerim, tasalarım, yarım kalmış onca şey
Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden
Bana mı öyle geliyor
Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman
İnsan yaşlanırken?

 

MURATHAN MUNGAN

GÜNEŞ TOPLA BENİM İÇİN



 
Seheryeli çık dağlara
Güneş topla benim için
Haber ilet dört diyara
Güneş topla benim için
 
Umutların arasından
Kirpiklerin karasından
Döşte bıçak yarasından
Güneş topla benim için
 
Yazdan kıştan ilkbahardan
Mahpuslarda dört duvardan
Doludizgin sevdalardan
Güneş topla benim için
 
Seheryeli yâr gözünden
Havadaki kuş izinden
Geceleyin gökyüzünden
Güneş topla benim için...
 
 
Ülkü TAMER

 

x

KIŞTAN ÜŞÜYEN VİRGÜL



 
Defterin bir çok sayfasını koparmışlar,
Örtünemez artık virgül bazı sayfalarla,
Kış gelir, virgül üşür,
Kış insanı üşütür,
Üşenen hayvanlar da
Girip toprağın altına
Uyurlar,
Toprağın sayfalarını koparmamışlar.
 
Çocukların sayfaları her kış koparılır.
Kar toplarıyla voleybol oynayan
Ağaçlarla,
Her çocuğun defterinde
Bir çok sayfası olmayan
Bir çok güzel virgül vardır.
 
Virgül kıştan üşür,
Çünkü kış gelince koparılır
Artık kalmayan öğrenciliğin,
Artık kalmayan tembelliğin sayfaları...
 
 
Ülkü TAMER




İSPANYOL MEYHANESİ

  

 
Kararmış tahta masamızda bir şişe şarap,

Gecelerden bir gece bezginiz.

Üstelik adamakıllı sarhoşuz.

Ellerin, ellerimde..

 

 

İspanyol meyhanesinde bir kadın

Çığlık çığlığa şarkı söylüyor.

Belli yıkılmış bir kadın.

Hayli çirkin, hayli geçkin, ağlamaklı.

Zayıf, incecik elli, kalın dudaklı.

Sesi bir tokat gibi patlıyor kulaklarımızda;

Yüzümüz al al oluyor.

İçimiz hüzün dolu, kahır dolu,

Gözlerimiz kanlı..

 

 

İspanyol meyhanesinde bir gece

Seninle başbaşayız

Üstelik sarhoşuz adamakıllı.

Daha içelim, daha içelim..

 

 

Başını dizlerime daya gözlerin kapalı

Ağla biraz,

Bak ben de ağlıyorum.

Ocakta odunlar sönüyor,

Görüyor musun?

Çığlık çığlığa bir kadın,

Duyuyor musun?

 

 

Ah ölelim artık;

Bitsin bu delicesine koşu,

İspanyol meyhanesi yerin dibine batsın.

Yeter! yeter!

Öleceksek ölelim.

Hadi vur kendini şaraba,

Kedere ve aşka vur.

Daha içelim, daha içelim..

 

 

Alkol duvarını geçelim artık;

Damarlarımızdan ispirto akmalı.

Hey garson!

Sustur şu çığlık sesli kadını.

Söyle masamıza gelsin, içelim.

Hey garson!

Bütün hesaplar benden bu gece sen de iç.

Kapat kapıları;

Yabancı gelmesin.

İspanyol meyhanesinde öldüğümüzü

Kimse bilmesin.

Daha içelim, daha içelim...

 

 

Ümit Yaşar Oğuzcan

( 1926 - 1984 )

 

 

 


SATILIK ŞİİR

  

 
Ben sersemin biriyim,

Oturmuş senin için aşk siirleri yazıyorum.

Ellerinin beyazlığından,

Gözlerinin güzelliğinden bahsediyorum.

Oysa ki sen bir ettir, ekmektir tutturmuşşun,

gözün dünyayı görmüyor.

Al bu şiiri, götür sat,

para ederse

bir ekmek, yarım kilo pirzola al,

otur zıkkımlan...

 

 

Ümit Yaşar Oğuzcan

( 1926 - 1984 )




YAĞMUR ALTINDA ÖPÜŞMEK

  

 
Hava kararmıştı,

yağmur yağıyordu,

dudakları sımsıcaktı,

elleri üşüyordu,

bir öptüm,

bir daha öptüm,

kimseler görmedi öpüştüğümüzü,

yağmurdan başka,

iki gözüm çıksın,

şimdi ne zaman yağmur yağsa,

utanıyorum...

 

 

Ümit Yaşar Oğuzcan

( 1926 - 1984 )




MİLYON KERE AYTEN

  

 
Ben bir Ayten'dir tutturmuşum

Oh ne iyi Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel

Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin

Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor

Şarkılar söylüyorum

Şiirler yazıyorum

Ayten üstüne

Saatim her zaman Ayten'e beş var

Ya da Ayten'i beş geçiyor

Ne yana baksam gördüğüm o

Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor

Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz

Günlerden Aytenertesidir

Odur gün gün beni yaşatan

Onun kokusu sarmıştır sokakları

Onun gözleridir şafakta gördüğüm

Akşam kızıllığında onun dudakları

Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim

Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz

Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz

Onu siz de seversiniz benim gibi

Ama yağma yok

Ayten'i size bırakmam

Alın tek kat elbisemi size vereyim

Cebimde bir on liram var

Onu da alın gerekirse

Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem

Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar

Parasızlık da bir şey mi

Ölüm bile kötü değil

Aytensizlik kadar

Ona uğramayan gemiler batsın

Ondan geçmeyen trenler devrilsin

Onu sevmeyen yürek taş kesilsin

Kapansın onu görmeyen gözler

Onu övmeyen diller kurusun

İki kere iki dört elde var Ayten

Bundan böyle dünyada Aşkın adı Ayten olsun...

 

Ümit Yaşar Oğuzcan

( 1926 - 1984 )



AKŞAM ERKEN İNER MAHPUSHANEYE

  

 
Akşam erken iner mahpusaneye.

Ejderha olsan kar etmez.

Ne kavgada ustalığın,

Ne de çatal yürek civan oluşun.

Kar etmez, inceden içine dolan,

Alıp götüren hasrete.

 

 

Akşam erken iner mahpusaneye.

İner, yedi kol demiri,

Yedi kapıya.

Birden, ağlamaklı olur bahçe.

Karşıda, duvar dibinde,

Üç dal gece sefası,

Üç kök hercai menekşe...

 

 

Aynı korkunç sevdadadır

Gökte bulut, dalda kaysı.

Başlar koymağa hapislik.

Karanlık can sıkıntısı...

"Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri,

Bense volta'dayım ranza dibinde

Ve hep olmayacak şeyler kurarım,

Gülünç, acemi, çocuksu..

 

 

Vurulsam kaybolsam derim,

Çırılçıplak, bir kavgada,

Erkekçe olsun isterim,

Dostluk da, düşmanlık da.

Hiçbiri olmaz halbuki,

Geçer süngüler namluya.

Başlar gece devriyesi jandarmaların...

 

 

Hırsla çakarım kibriti,

İlk nefeste yarılanır cıgaram,

Bir duman, kendimi öldüresiye.

Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,

Ama akşam erken iniyor mahpusaneye.

Ve dışarda delikanlı bir bahar,

Seviyorum seni,

Çıldırasıya ...

 

 
Ahmed Arif

( 1927 - 1991 )






 

HANİ KURŞUN SIKSAM GEÇMEZ GECEDEN

  

 
Yiğit harmanları, yığınaklar,

Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.

Dize getirilmiş haydutlar,

Hayınlar, amana gelmiş,

Yetim hakkı sorulmuş,

Hesap görülmüş.

Demdir bu..

 

 

Demdir,

Derya dibinde yangınlar,

Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs..

Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,

Çelik kadavrası koruganların.

Ölünmüş, canım, ölünmüş

Murad alınmış..

Gelgelelim,

Beter, bize kısmetmiş.

Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,

Susmak ve beklemek, müthiş

Genciz, namlu gibi,

e çatal yürek,

Barışa, bayrama hasret

Uykulara, derin, kaygısız, rahat,

Otuz iki dişimizle gülmeğe,

Doyasıya sevişmeğe, yemeğe..

Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,

Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret

Ve asıl biz biliriz kederi.

 

 

İçim, bir suskunsa tekin mi ola?

O Malta bıçağı, kınsız, uyanık,

Ve genç bir mısradır

Filinta endam..

Neden, neden alnındaki yıkkınlık,

Bakışlarındaki öldüren buğu?

Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri..

Nasıl da almış aklımı,

Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,

Dost, düşman söz eder kendi kavlince,

Kınanmak, yiğit başına.

Bu, ne ayıp, ne de yasak,

Öylece bir gerçek, kendi halinde,

Belki, yaşamama sebep..

Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.

Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,

Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık..

Ve zehir - zıkkım cıgaram.

Gene bir cehennem var yastığımda,

Gel artık...

 

 

 
Ahmed Arif

( 1927 - 1991 )



 

 

Şiiri Seçen : Nebahat Akgül





RIHTIMDA UYUYAN GEMİ

  

 
Rıhtımda uyuyan gemi,

Hatırladın mı engini?

Sert dalgaları, yosunu,

Suların uğultusunu?

 

 

N'olur bir sabah saati

Çağırsa bizi sonsuzluk,

Birden demir alsa gemi,

Başlasa güzel yolculuk.

 

 

Yırtılan yelkenler gibi,

Enginle başbaşa kalsak

Ve bir şafak serinliği

İçinde uykuya dalsak.

 

 

Rıhtımda uyuyan gemi,

Hatırladın mı engini?

Gidip te gelmeyenleri,

Beyhude bekleyenleri?

 

 

   Ahmet Hamdi Tanpınar
( 1901 - 1962









                     
 : BARIŞA ÇAĞRI ::.

 
Barış gelsin dağlara
Yollar birleşsin haydi
Geçmişten geleceğe
Yıllar birleşin haydi, yıllar birleşin
 
Bu memleket bizim can ocağımız
Hak'tan başka yoktur varacağımız
Çağımız insanı sevme çağıdır
Kollar birleşin haydi, kollar birleşin
 
Dinli dinsiz insandır
Boş yere akan kandır
Bu kök bu ağaçtandır
Dallar birleşin haydi, dallar birleşin
 
Ağrı'nın gölgesi Tekidağ'ında
İzmir'in kuyusu Van bucağında
Bayram olsun bizim elin sağ'ında
Sol'lar birleşin haydi, sol'lar birleşin
 
Karanlıklar dağılsın
Sabahlara varılsın
Birbirine sarılsın
Kollar birleşin haydi, kollar birleşin
 
Mahzuni Şerif 'im bizim memleket
Barış mübarektir, barış hareket
İkilikten doğar bunca felaket
Yerde kanlar gördüm, canlar birleşin...
 
 
Aşık Mahzuni ŞERİF


BARIŞ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI

  

 
Oyunu sever bütün çocuklar

birdirbir, uzun eşek, körebe

bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez

oyun sözcüğünün halkların dilinde..

 

(Oyun koyun çocukların adını)

 

 

Savaşa karşıdır bütün çocuklar

kışın: kar altında her sabah

tükenip erise de solgun nefesi

yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda

çarkları döndürse de yoksul alevi

savaşa karşıdır bütün çocuklar

nice ölümlerden geçmişlerdir

nice rüzgarlar içmişlerdir

gelincik tarlası çocuklar..

 

(Emek koyun çocukların adını)

 

 

Gökyüzünün penceresinden şimdi

bir kuş havalansa

kanat çırpınışlarında

hayatın yağmalanmış sevinci..

- Kuş uçar rüzgar kalır

 

(Sevinç koyun çocukların adını)

 

 

Uzay denizlerinde şimdi

bir balık ağlasa

gözyaşı billurlarında

yüz bin umut kıvılcımı

- Alev uçar nazar kalır ..

 

(Umut koyun çocukların adını)

 

 

Çocuk bahçelerinde şimdi

bir çiçek açsa

hüzün sevince dönüşür

sevinç çiçeğe

- Ölüm uçar çocuklar kalır ..

 

(Mutluluk koyun çocukların adını)

 

 

Barıştan yanadır bütün çocuklar

sabah: kuşatılmış bir toplama kampında

ayrılığın tepsisini okşasa da elleri

akşam: yıldızların mor orağıyla

sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi

barıştan yanadır bütün çocuklar

nice çığlık emmişlerdir

nice korku gezmişlerdir

yürekten hisli sevmişlerdir

güvercin harmanı çocuklar ..

 

(Devrim koyun çocukların adını)

 

 

Barışı sever bütün çocuklar

beştaş, saklambaç, elim sende

bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez

barış sözcüğünün halkların dilinde..

 

( Barış koyun çocukların adını )

 


   Refik Durbaş
 ( 1942 -      )

 
 

 

AAAA

  

 
Bir Süleyman gördüm, hiçbir yanı kımıldamıyor,

Oturmuş bir iskemleye,

Pek de oturmuşluğu yok, iskemle ayaksız.

O nasıl şey, bu adam soyut mu ne?

Baksan bir ilgisi var elleriyle,

Uzamış, uzamış, uzamış doğrusu elleri,

Sevmeye domuzlanıyor gittikçe,

Konuştum, konuşmuyor,

Dürttüm, dürtülmüyor.

Kızdım, bir bıçak salladım karnına,

Aaaa!

Yok yahu, bana mısın demiyor.

 

 

Şaşırdım, yokladım kendimi iyice,

Bir çağ mı değiştik sabah sabah ne,

Artık ölüm insanlardan olmuyor...

 


   Edip Cansever
( 1928 - 1986 )

  

 

ANNABEL LEE

  

 
Senelerce , senelerce evveldi;

Bir deniz ülkesinde

Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz

İsmi Annabel Lee;

Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten

Sevmekten başka beni.

 

 

O çocuk,  ben çocuk, memleketimiz

O deniz ülkesiydi,

Sevdalı değil karasevdalıydık

Ben ve Annabel Lee;

Göklerde uçan melekler bile

Kıskanırdı bizi.

 

 

Bir gün işte bu yüzden göze geldi,

O deniz ülkesinde,

Üşüdü rüzgarından bir bulutun

Güzelim Annabel Lee;

Götürdüler el üstünde

Koyup gittiler beni,

Mezarı ordadır şimdi,

O deniz ülkesinde.

 

 

Biz daha bahtiyardık meleklerden

Onlar kıskandı bizi,

Evet! bu yüzden (şahidimdir herkes

Ve o deniz ülkesi)

Bir gece bulutun rüzgarından

Üşüdü gitti Annabel Lee.

 

 

Sevdadan yana , kim olursa olsun,

Yaşça başca ileri

Geçemezlerdi bizi;

Ne yedi kat gökdeki melekler,

Ne deniz dibi cinleri,

Hiçbiri ayıramaz beni senden

Güzelim Annabel Lee.

 

 

Ay gelip ışır, hayalin erişir

Güzelim Annabel Lee;

Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar

Güzelim Annabel Lee;

Orda gecelerim,uzanır beklerim

Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim

O azgın sahildeki,

Yattığın yerde seni ...

 


Edgar Allan Poe
( 1809 - 1849 ) 

 

 






 

DÜŞÜN İÇİNDE BİR DÜŞ

  

 
Alnına konsun bu öpüş!

Ve, şimdi senden ayrılırken,

İtiraf edeyim ki-

Günlerimi bir düş

Sayarken yanılmıyorsun;

Ama, umut gitmişse uzaklara

Bir gece ya da bir gün

Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın

Fark eder mi bu yüzden?

Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz

Yalnızca bir düş içinde bir düş.

 

 

Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının

Haykırışları içinde duruyorum:

Ve altın kum taneleri

Tutuyorum avucumda-

Ne kadar az! Ama nasıl da

Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlerine

Ben ağlarken - ben ağlarken!

Ah Tanrım! Daha sıkı

Tutamaz mıyım onları?

Ah Tanrım! Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız

dalgadan?

Bir düşün içinde bir düş mü

bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?

 


Edgar Allan Poe
( 1809 - 1849 )
 




  BİLSEYDEM SONBAHARDA GELECEĞİNİ ..

  

 
Bilseydim sonbaharda olacağını bu işin

Yazı bir yana iterdim

Yarı kızgın, yarı gülüşle

Ev kadınlarının sinekleri kovduğu gibi..

 

 

Bir yıl içinde buluşacağımızı bilseydim

Ayları yumak yapardım

Ayrı ayrı dolaplara doldurur

Günlerini beklerdim..

 

 

Şayet asırlar unutsaydı gelişmeyi

Onları elime dolardım

Parmaklarım durana kadar

Geçmiş günlerin içinde..

 

 

Bilseydim ne zaman biteceğini ömrün,

İkimizin ömrünün

Onları bir meyva kabuğu gibi soyar

Tadlarına bakardım...

 


   Emily Dickinson
( 1830 - 1886 )


BU MEMLEKET BİZİM
Her karış toprağında damla damla kanımız..
Her metrede şehidim, feda olsun canımız..
Asyadan Avrupaya, Köprüdür vatanımız..
Karadan akdenize bu memleket bizim..

Bilekler kan içinde, Anadolu kadını..
Nice can feda oldu unutsakta adını..
Vatana candan hasret, bilir vatan tadını..
Baş açık ayak çıplak, Bu memleket bizim..

Irgattır Anadolum halkı dünden bugüne..
Umut yarınlardadır, Peki yarın ne güne..
Ufuklar karanlıkta, aydınlık hangi güne..
Hiç güneş olmasada, bu memleket bizim..

Yaşamak nefes almak, hürlük hiç görülmedi..
Bu halk öyle mazlumki, sen kimsin sorulmadı..
Sema bulut güneş yok, sular hiç durulmadı..
Hep karanlık olsada bu memleket bizim..

Uyanmasın halkımız , aydınlar susturuldu..
Nice yazar şairim, kalemi küstürüldü..
Konuşmak yasak oldu , dilleri kestirildi..
Lal olsada milleti, bu memleket bizim..

Kardeşlik hiç olmadı, dostluk nedir bilinmez..
Takat yok mecal bitik, istesende gülünmez..
Gözler bağlanmış görmez, Hiç bir örnek alınmaz..
Halkı kör olsa bile bu memleket bizim..

Der Orhan artık yazma, Kalemini kırarlar..
İzah şansı tanımaz, neden diye sorarlar..
Kelepce bileğinde, prangaya vururlar..
Yazarı şairi küskün, bu memleket bizim..

Orhan Yıldız..

Sevgi
 
Bioritim ölçer
 
Dünya haritası
 

 

http://gulgunsariyer.tr.gg

 






 
Bugün 8 ziyaretçi (108 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol